İletişim bilimci Marshall McLuhan’ın, pek çok önemli ve günümüze değen görüşlerinin arasında “araç, mesajdır” aforizması da yer alır. Burada sırf bir aracın içerik denilen nesneden yoksun olsa dahi mesajı olduğunu ampul üzerinden örnekler. Der ki, ampul, bir araç olması kabiliyetinden dolayı insanlara bir mesaj iletir. O mesaj havanın kararmasıyla da sosyalleşilebileceği, gece kitap okunabileceği ya da işyerleri için gece de çalışılabileceği anlayışını insanların zihnine yerleştirmesidir. Bakıldığı zaman ampul, bildiğimiz anlamda içerikten yoksundur ama taşıyıcısı olduğu bir mesajı vardır. McLuhan bu örnek üzerinden bir aracın, araç olma halinden dolayı mesajı olduğunu dile getirir. Araç ampul örneğindeki gibi haliyle işlevine göre bir mesaj iletir. Bundan dolayı verilecek örnekler hemen hemen sonsuza kadar çoğaltılabilir.
Müze 19. yüzyılda bir ütopya inşa etme göreviyle yüklüydü. Ulusun anlatısını kurması için odakta yer alan müzeler, aydınlanma formu içerisinde, ulus-devlet kurma uğraşında vurgulanan bir yapıydı. Ütopya alanıydı müzeler ve orada ulusun geçmişi gösterilerek, gelecekte kurulmak istenen düzen tarif ediliyordu. Bundan dolayı sergileme teknikleri ve hatta sergilenmesi uygun görülen nesneler, ütopyaya göre belirleniyordu. Sergilenmeye layık görülen eserler, kurulan tarih anlatısında bu eserin bir yere oturup oturmadığıyla değerlendirilmekteydi. Mesela bir ulus kendini Antik Yunan medeniyetiyle ilişkili göstermek istiyorsa, müzesini bu ilişkiyi yeniden üretecek nesnelerle doldurmaktaydı. Bu bağlamda nesne bir müzenin araç olma halindeki yer açısından hayatiydi.
Müze sonuçta bir araç ve sadece araç olarak bile bir mesaj içermektedir. Yalnız o müzenin de araç olarak getirdiği nitelikler, diğer müzeye göre farklılaşabilmektedir. Bir arkeoloji müzesiyle, sanat müzesi arasında mesaj farkı vardır çünkü araç olarak birbirlerinden farklı yollara sahiptir. Ancak müzenin kurumsallaştığı anlayış, aracın taşıdığı mesajı da belirler. 19. yüzyılda müzeyle kurulan ilişki ulusun tarihini görmek, geleceğini tanımak üzerine kuruluyken, bugün hem bu anlamı içerecek hem de bu anlamın dışına çıkacak birçok müze sayılabilir. O halde aracın mesajı, araca yüklenen anlama göre değişiklik gösterir. 19. yüzyılda oluşturulan söylemin içerikle de desteklendiği ve sergilerin, galerin araca yüklenen manayla uyumlu olması gözetilirdi. Müzede sergilenmeye değer görülen, yüksek kültür örneği olarak tarif edilen, inşa edilen ütopyayla uyumlu nesnelerin sergilendiği müzecilik anlayışı 20. yüzyılın başında beliren avangard sanat hareketleriyle zemin kaymasına uğramıştır. Yüksek – alçak sanat ayrımını reddeden bu sanatçılar, başyapıtların sanatın yönünü aşağı çektiğinden onlardan kurtulunması gerektiğini vaaz ediyor, sanatın müzelere hapsedildiğini ve hayattan koparıldığını söylüyorlardı. Özellikle savaşlarla birlikte insanın birikiminin iyi bir gelecek kurma konusunda başarısız oluşunun iyice kaygı yaratmasıyla, geçmişin getirileri reddedilmeye başlandı. Sanat eserinin biricikliğine karşı eylemlere girişen avangard sanatçılar, hazır nesneleri imzalayarak sanat formunu bozmaya, o güne kadarki anlamını zedelemeye çalışıyorlardı. Sanat eserinin içindeki düzenli anlatımı ve sanatçının illüzyon yaratımına yönelik yokluğuna karşı çıkarak, hem resimde hem tiyatro ya da müzikte daha karışık formları üretip, bunlara yöneliyorlar, sanatçı olarak eserdeki varlıklarını görünürleştiriyorlardı. Bu noktadan sonra sanat eserinin kavram dünyası tartışmaya açılarak sorgulandı ve merkezinde kayma yaşandı. Esere asıl anlamını verenin alımayıcının kendisi olduğu çıkarımı bu tartışmaların sonuçlarından biri haline geldi. Buna mukabil bir araç olarak müzenin eser vurgulu mesajı değişime uğradı.
Müzeler özellikle 1960’lı yıllardan itibaren, belki de ütopya temsilini bırakmasıyla birlikte, müzeye ziyaretçiyi çekmek ve onun ötesinde, ziyaretçiyi bir katılımcı olarak müzeye dahil etmek için birçok yöntem uygular. Merkezinde ulus inşa etmek olan müze modeli artık odağına ziyaretçiyi alır. Bundan dolayı müzeler, hedefine aldığı ziyaretçi grubu için galerilerini yeniden düzenler. Onların beğenilerini, ilgilerini çekmek amacıyla müze anlayışı baştan kurulur. Araç olarak müzelerin 19. Yüzyıldaki mesajı, 1960’larla birlikte değişime uğrar. Bu değişim ilk olarak müzenin ziyaretçilerinin ilgi ve beklentisini dikkate almasıyla ayyuka çıkar. Bireysel olarak insanların hoşlanacağı eserlerin de sergilenmeye değer görülmesi, önceki anlayışın yerine geçer. Statik yapıda olan galeriler dinamikleşir ve depodaki birçok eser ziyarete açılır. Günümüze yaklaştıkça ziyaretçi odaklı çağdaş müzecilik iyice perçinlenerek, sergilerin katılımcılar tarafından belirlendiği uygulamalar gerçekleşir. Müze, ampul örneğinden yola çıkarak düşünüldüğünde, artık eğlenilen, müdahale edilebilen, bireysel olarak tatmin olunan, diğer kültürlerle temasa açık yerler haline gelerek, mesajını günceller. Ancak bunu sadece sergi ya da galerilerini değiştirmekle iletmez. Müzenin değişen başka bir mesajı kültürün herkes için ve her an erişilebilir olmasıdır.
Erişilebilir olmanın çok çeşitli halleri vardır. Biz burada müzenin her an erişilebilir olmasıyla ilgilenmekteyiz. Bundan dolayı yeni medyaya değinmek zorundayız. Yeni medya 70’li yıllarla birlikte tartışılan 90’lı yıllarla hayatımıza iyice dahil olan bir kavramdır. İnternetin demokratikleşmesi ve Web 2.0 teknolojisinin gelişmesiyle verilerin dijitalleşip sunulması olarak tarif edilebilecek yeni medya, her zaman erişilebilir olmasıyla eşzamansız, bireyselleşme filtrelemeleri ile kitlesizleştirilmiş bir medya anlayışıdır. Geleneksel medyanın kaynak – alıcı ilişkisini silen ve herkesin alıcı – verici ortamında yer almasını sağlayan yeni medyayla bilgi ve haberin dönüşüm hızı gelişir, içerik yeni medya ortamlarında yer alan herkes tarafından belirlenir. İletişim artık tek taraflı değil çift yönlü hale gelir ve geri bildirimin öneminden dolayı etkileşim bu medyanın ana unsuru olur. Müzelerin, sergilerini tanıtmak, kültürü yaygınlaştırmak ve her an erişilebilir olmak istekliliği, zorunlu olarak yeni medya tekniklerinin içinde değerlendirilir. Sanal müzecilik böyle bir anlayışla var olur. Eserler, kodlanıp dijitalleştirildikten sonra herkes tarafından rahatlıkla izlenebilir, hatta ziyaretçinin kendisi, eğer isterse sevdiği nesneleri işaretleyerek kendisi için müzeyi yeniden kurmuş olur. Müzenin dijitalleşmesiyle, dijital kürasyon denilen, bu nevideki eserlerin aynı ortam içinde bakımı, sunumu ve arşivlenmesi sağlanabilir. Müze sanal imkanlarıyla yayınlarını takipçi ya da ziyaretçilerine -belki de katılımcı demek daha doğru olur- kolaylıkla eriştirir ve mesajı yeniden değişime uğrar. Bu seviyede müze, ziyaretçi sorumluluğuyla gelişen bir araç haline gelir. Kültürün ziyaretçiler tarafından aktarıldığı, inşa edildiği, belirlendiği bir araç. Sanal müzecilik, tanımlanmaya çalışılan bir önceki seviyeyi içererek aşmak olarak görülebilir.
Müze eğitimi de, müzenin iletisinin taşıyıcısıdır. Müzelerin ziyaretçi odaklı olmaya başlamasıyla, katılım nasıl olur da artırılır sorusuna verilen cevaplardan birisidir. Burada verilen eğitim, tam da nesne odaklılıktan ziyaretçi odaklılığa geçişin ayrımını belirlemek açısından öğreticidir. Daha önce müzeler didaktik bir öğretim işlevi üstlenirken, çağdaş müzecilikte, yorumların çoğaltıldığı, eserlerin alımlayıcı tarafından anlamlandırıldığı, eğitim bilimleri diliyle yapılandırmacı denilen bir aşamaya geçilir. Müze eğitimi kesin doğruların konu edileceği noktadan hareket etmektense, spekülasyona daha açık alanlarda yer almakla amacına uygun bir davranış gerçekleştirir. Müze nesnesinden yola çıkıp, ziyaretçi için müzenin hem daha öğretici hem daha kapsayıcı ve eğitici kılınması için bir araç olarak bilinen kavram, fiziki ve sanal müzelerde rahatlıkla uygulanabilmektedir. Müze değişim duygusunu, ziyaretçiye bu yöntemle de iletebilir ve araç olarak mesajını yönlendirebilir.
Mehmet Özgür Kızılkaya[*]
[*] BirKültür Eğitim Koordinatörü – egitimkoordinatoru@birkultur.com