Sanal müzemiz 24 saat açıktır

“Çeviri Bence Çok Öğretici Bir Süreç”: Gizem Sivrikaya ile Müze Eğitimi Araç Seti Çevirisine Dair Söyleşi

Sayın Gizem Sivrikaya son dönemlerde hem yazdıklarınızla hem de çevirilerinizde Türkiye’de müze eğitimi alanında önemli çalışmalarda bulunuyorsunuz. Bugün ICOM’un yayınlamış olduğu Müze Eğitimi Araç Seti (Museum Education Toolkit) kitabına dair bir araya gelmiş bulunuyoruz. Fakat o kitaba dair sorulara geçmeden önce diğer çalışmalarınızdan, müze eğitimi alanında çeviri yapma motivasyonunuzdan ve Türkiye’de müze eğitimine dair katkılarınızdan bahsetmenizi isteyeceğim. Daha önce Müze Eğitimcisinin El Kitabı isminde sayın hocamız Ceren Güneröz ile beraber bir kitap çevirmiştiniz.

Çok teşekkürler, çorbada tuzum varsa ne mutlu. ODTÜ Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü mezunuyum. Mezuniyetime yakın okul dışında, farklı yaş gruplarıyla bir araya gelebileceğim çalışmalar yapmak istedim. Tabiat Tarihi Müzesinde yetişkinlerle, ailelerle etkinlik yapmak gibi isteklerim vardı. Bilimle, bilgiyle ilgili konuları yaşantı içinde konuştuğumuz, heyecanını duyduğumuz ve paylaştığımız bir şey olarak ele almak istedim. Böylece müze eğitimi bölümüyle tanıştım. Yüksek lisansımı Ankara Üniversitesi Disiplinlerarası Müze Eğitimi Anabilim Dalında tamamladım. Dolayısıyla motivasyonum daha çok “Ben öğrenmekten, duygularımı, düşüncelerimi paylaşmaktan; bir konu üzerine başka fikirleri, duyguları duymaktan keyif alıyorum. Peki, bunu kuramsal halden çıkarıp etkileşimli ve oyunsu bir hâlde, diyalog ortamı içinde nasıl yapabilirim?” oldu.

Bir yandan da klasik eğitim yöntemlerinin ötesinde bir şeyler arıyormuşsunuz gibi.

O zaman için klasik anlayışın ötesinde bir şeyler aradığımı söyleyebilirdim ama aslında her şeyin keşfedildiğini insan zamanla görüyor. Ortaya konan bilgilerden, anlayışlardan, katılımcısı olduğum müze eğitimi ve yaratıcı drama atölyelerinden, gördüğüm müzelerden ve diğer eğitim çalışmalarından örgüler yapıyorum diyebilirim. Bana göre okuldaki öğrenme ortamını çocuklar ve kendisi için keyifli hâle getiren bir öğretmen de aynı şeyi yapıyor. Müzedeki eğitimi, öğrenme süreçlerini farklı kılan şey daha fazla deneyim olanağı sunuyor olması ve serbest seçimli bir mekân olması. Bunlar çok fark ettiriyor. Tabii ki biz de okuldaki gibi soru-cevap, küçük gruplarla çalışma, anlatım gibi yöntem ve teknikleri kullanıyoruz. Teknikleri müze gibi uyaran çeşitliliği dolayısıyla çocukların yanıt yelpazesinin genişlediği, kendini ifade etme ve karar verme süreçlerinde daha serbest olduğu, bir ortamda kullanınca daha alternatif duyuluyor sanırım. Ama bazı müze eğitimi çalışmalarının da okuldaki gibi “bilgi aktarma” kaygısını taşıdığını, etkileşimin daha çok eğitimcinin kontrolünde olduğunu gösteren birçok araştırma var. Bu anlamda müzelerin alternatif bir eğitim ortamı olarak ele alınmasındansa müze eğitimcileri olarak süreçlerimize dair yansıtma yapmanın ve katılımcılarla iş birliğinin yollarını bulmanın bizi farklı seçeneklere götüreceğini düşünüyorum.

Bir akademisyen dolayısıyla bu alanın bilgisini de üreten birisi olarak ne tür üretimler yaptın? Bildiğim kadarıyla hem özgün makalelerin var hem çevirilerin var. akademisyen olarak motivasyonun nedir peki?

Ceren Güneröz’le birlikte çıkardığımız, müzelerin eğitim ortamı olarak kullanılmasının ne anlama geldiği, boyutları ve örnekleriyle ilgili olarak hem müze eğitimcilerine hem de öğretmenlere kaynak olması niyetiyle yazdığımız kitap bölümlerimiz ve çevirilerimiz var. Müze eğitimcisi olarak çalıştığım süreçte ziyaretçiler için etkileşim olanakları yaratma ve müzedeki etkinlikleri oyunsu bir şekilde kurgulama ihtiyacıyla yaratıcı drama eğitmenliği eğitimi almaya başlamıştım, onu tamamladım. Bu, müze eğitimi uygulamalarımı ve müze düşüncemi şekillendirmenin yanı sıra bazı araştırmacılarla çalışabilmeme de kapı araladı. Türkiye’de yaratıcı drama alanının önemli isimlerden Ömer Adıgüzel’le ve yine drama alanından Gökhan Karaosmanoğlu’yla birlikte yaratıcı dramanın yeri ve müzede dramanın kullanımına yönelik araştırmalarımız bulunuyor. Ayrıca yüksek lisans tez danışmanım Müge Artar’la müze eğitimcilerinin eğitim tarzlarına yönelik araştırmamızı eklemeliyim. Hem lisans alanım hem de doktora çalışmamız dolayısıyla uzun bir süredirse bilim müzeleri ve bilim merkezleri üzerine okuyor, düşünüyor ve yazıyorum.

Yaptığımız çalışmalarla müze eğitimcilerinin mesleki gelişimlerine, müze eğitiminin ve müzelerin nasıl kullanıldığına/kullanılabileceğine merakı olan kişilere katkı sağladığımızı düşünüyorum. Bu benim için önemli bir motivasyon kaynağı. Uygulama yapan eğitimcilerin eğitim çalışmalarını doyumlu bir şekilde yürütmesi ve bu süreçlere katılan kişilerin -çocuk, büyük- bu sayede bir şeyler paylaşması, keyif alması beni de mutlu ediyor. Dünya’daki ilk bilim merkezi Exploratorium’un kurucusu Frank Oppenheimer çok özgün bir yaklaşımla müzeye endüstriyel bir ürünü -vidaydı yanlış hatırlamıyorsam- büyük bir ölçekte tasarlatıp bir heykelmiş gibi sunuyor ve altına “Bazı şeyler yalnızca iyi hissettirir” yazıyor. Eğer bir yerlerde böyle hislere, karşılaşmalara katkı sunuyorsak ne mutlu bana.

Peki Müze Eğitimi Araç Seti’ni çevirmeye nasıl karar verdiniz? Başka çevirilerin de var bildiğim kadarıyla. Çeviriyle ilgili seni güdüleyen şeyler nelerdir? Müze eğitimine dair bu alanda bir eksikli mi görüyorsun?

Bu zamana kadar dahil olduğum çeviri süreçlerinin karar verme aşamasından son anına kadar bir ekip işi olduğunu söyleyebilirim. İlk çevirimiz Süreçsel Dramada Planlama kitabıydı. Ömer Adıgüzel’in teşvikiyle başladığımız bir süreç oldu. Çeviri yapmak benim aklımın ucundan geçen bir şey değildi öncesinde. Kitabı Ceren Güneröz, Gözde Polatkal ve Funda Guzey ile birlikte çevirdik. Orada şöyle bir şansım oldu, o kadar güzel bir kitap ki düşünceler ve yaşantılar arasındaki hissi veren ve ruhu olan kitap bana göre. Yazarların o deneyimin içinden geçtiği, deneyimleri ve kavramları yoğurarak kitaba dönüştürdükleri bir ürün. Çeviri süreci  de bana göre yazarların beyinlerinin kıvrımlarında güzel bir yürüyüş yapmak gibiydi. Dolayısıyla böylece çeviri dünyasına mı girdim bilmiyorum ama çevirisini yaptığımız ilk kitap oydu ve çok keyifli bir süreçti. Ayrıca bence çeviri çok öğretici bir süreç çünkü kavramlar üzerine düşünmeyi sağlıyor. Bunlar sonraki çeviri süreçlerine daha sıcak bakmamı sağlamış olabilir.

Araç Seti’nin çevrilme süreci de eş zamanlı olarak gelişti. Kitabın çevrilmesini Müge Artar Hocamıza önermiş ve Ceren Güneröz ile Ezgi Özdemir kitabın ilk yarısını çevirmişler.  Ceren Hoca diğer yarısının ve karikatürlerin çevirisini bana söyledi. Sürece öylece dahil oldum. Ceren Hoca kitabı söylediğinde hâlihazırda bildiğim bir kaynaktı, yüksek lisans tezim sırasında bu kaynaktan çokça yararlanmıştım. Arja van Veldhuizen’in deneyimini ve deneyimlerini kısa ve öz bir şekilde anlatma yeteneği gerçekten etkileyici. Bu anlamda uluslararası literatür için önemli bir katkı.

Araç Seti’ni çevirirken “iyi ki karikürlerin sorumluluğunu da almışım” dedim. Çünkü kitabın ana metin kısmı kategorik bir şekilde tasarlanmış ve okur için yararlı olsa da çeviriken işin eğlencesi daha az bana göre. Fakat karikatürler müze eğitimcileri için tanıdık olan gerçeklerin büküldüğü birer eser olarak çevirmesi keyifli alanlar oldu benim için. Telif hakları gereği ana metinde Türkiye bağlamına uyarlamak pek mümkün olmuyor fakat karikatürlerde bunu yapabilmek işi keyifli kıldı. Bu anlamda çeviri yaparken bağlama dair bilgilerimizi gözden geçirme olanağının doğması da güzel. Hatta karikatür çevirilerinde dil bilgisine ve mizah anlayışına güvendiğim bir arkadaşımın reaksiyonlarına ve yorumlarına ihtiyacım vardı. Arkadaşımın yorumları ve desteği süreci benim için ayrıca keyifli ve değerli kıldı. Bu vesileyle arkadaşım Didem Ayberkin’e de teşekkür etmek isterim.

Bir de Müze Eğitimcisinin El Kitabı’nı çevirdiniz o da çok kütlevi, içeriği de zengin bir kitap. Sadece müze eğitimcilerine yönelik değil müzede gönüllükten, müze yönetimine kadar pek çok konuyu da kapsayan bir eser.

Aslında çeviri faaliyetlerinen bahsederken kişilerden ve kurumlardan bağımsız olarak ele almamız pek mümkün değil. Burada Bekir Onur hocamızın adını anmamız gerekiyor. 1997 yılında Disiplinlerarası Müze Eğitimi Anabilim Dalı kuruluyor, Bekir Hoca aynı zamanda ÇOKAUM (Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi) müdürü; müze eğitimi ve çocuk kültürü alanındaki kitapların Türkçeye kazandırılma süreci oradan doğuyor. Hatta ilk çevrilen kitap Müze ve Galeri Eğitimi (Yazar: Eliean Hooper-Greenhill; Çev: Meltem Öre Evren, Emine Gül Kapçı) alandaki önemli kaynaklardan biri.

Yine Müze Eğitimcisinin El Kitabı da Bekir Onur hocamızın teşvikiyle çevirdiğimiz bir kitap. Şöyle oldu hatta: İlk olarak Araç Seti’nin çevirisini yapıyorduk, o sırada araya Süreçsel Dramada Planlama girdi. Süreçsel Dramada Planlama’nın çevrisinden basımına kadar tüm süreçleri görece kısa bir sürede, 1 yılda, tamamlandı ve kitap okurla buluştu. Kısa bir süre sonra Müze Eğitimcisinin El Kitabı’nı çevirmeye başladık. Çok yoğun bir kitap gerçekten, çevirisi de epey zamanımı aldı. Müze eğitimcileri “elinden her iş gelir kişiler” olduğu için El Kitabı bunu güzel bir şekilde gösteriyor. Müze eğitimcisinin her bir faaliyeti nasıl yürüteceği, müzelerin toplumla bağ kurduğu etkinliklerin arka planında neler olduğunu, işin mutfağında nelerin nasıl yapıldığını ayrıntılı bir şekilde ele alan gerçek anlamda bir el kitabı.

Seti’n çevrilmesinde nasıl süreç işledi? Yayıncısı ve yazarı ile nasıl bir diyalog süreci yaşandı?

Gelmeden önce e-postalara şöyle bir baktım. İnsan sondan bakınca hikâyeyi daha lineer bir şekilde hatırlıyor ama süreci gözden geçirince lineer olmayan bir şekilde ilerlediği görülüyor. Kitabın çevirisine dair çoğu kısım 2018 güzünde tamamlanmıştı. Arada demin sözünü ettiğim iki çeviriyi ve daha bir sürü şeyi tamamladık. Bu süre içinde Ceren Güneröz’le birlikte Araç Seti’nin basılmasına dair ara ara konuşuyorduk. Fakat en büyük sorunumuz kitabın telif ücretiydi. Telif ücreti Euro olup hem de açık kaynak olunca sponsor bulmak kolay olmuyor. Dediğim gibi arada birçok başka iş de yaptık ve ara ara bu kitabın yayınlanmasını gündeme getirdik. Fakat süreci tam olarak 2023 Eylül’de ele aldık. İlk olarak, Arja’ya kitabın çevirisiyle ilgili süreci tamamladığımıza ve kitabı Türkçe olarak yayınlamak için neye ihtiyacımız olduğuyla ilgili bizi bilgilendirmesini rica ettiğimiz bir mail yazdım. Aldığımız yanıt bizi çok sevindirdi, çünkü Arja artık kitap için telif ücreti istemediğini söyledi. Koşullarda Hollandalı tasarımcımız Jolijn van Keulen için belirli bir ücretin yanı sıra kitabın açık kaynak olarak kullanılması ve Türkçe versiyonunun Arja’nın kendi web sitesinde yayınlanmasına yönelik maddeler vardı. Bunun üzerine BirKültür’ün sponsorluğuyla birlikte yapılacak işler belirginleşmeye başladı. Devamında sürece ICOM Türkiye’nin katılma durumu doğdu. Bu sırada iletişimimiz ve diğer işlerimiz sürerken Mart-Nisan ayına geldik. ICOM Türkiye’nin desteği netleşince bileşenlerin olduğu online bir toplantı yaptık. Tüm somut adımları toplantı sonrasında atabildiğimizi söyleyebilirim. Jolijn karikatürlerin Türkçelerini tasarım ortamında adapte etti ve süreci öyle temiz ve açık bir şekilde yürüttü ki onun çalışmaları sayesinde kitabın grafik tasarım süreci kolaylaştı. Sonrasında karikatürlerle birlikte kitabın tasarımı için Ankara Üniversitesi Basımevinin desteğini aldık. Türkçe metinlerin ve karikatürlerin yerleşiminden kapak, cilt, kağıt gibi birçok iş için Basımevinden Gülcan Yalçın Hanım’la üç hafta dirsek teması çalıştık. Geri kalan süreçte de iletişim hâlindeydik. Kendisine zamanı ve sabrı için tekrar teşekkür ediyorum. Bu sırada metinlerin anlamıyla ilgili bazı noktalar için Arja’ya soru sorduğumdaki meraklı ve açık görüşlü tavrı süreci benim için güzel ve değerli kıldı.  Ayrıca kitabın son okuması için BirKültür ekibinin desteğini anmak isterim. Yine Ankara Oyuncak Müzesi ekibinin ISBN, bandrol vb. işlerle ilgili yazışmaları yürütmesi sürecin önemli sorumluluklarından. Dolayısıyla kitap hacimsiz görünse de kolofon kısmında ismi geçmeyen birçok kişinin emeği ve zamanını da düşününce iş birliğinin ve diyaloğun önemi daha iyi görülüyor.

Bu Seti’n Türkiye’deki müze eğitimcilerine nasıl faydası olacağını öngörmektesiniz?

Müze eğitiminde yöntem ve teknikler dediğimizde Türkçe olarak kullandığımız birkaç kaynaktan bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum. İlki Ayşe Çakır İlhan, Ayşe Okvuran, Müge Artar ve Ceren Güneröz hocalarımızın 2011 yılında çıkarttıkları Müze Eğitimi Etkinlik Kitabı. Orada ülkemiz müzelerinde çocuklarla bire bir uygulanmış etkinlikleri; bu etkinliklerde yöntem ve tekniklerin kullanımını görüyoruz.  Dolayısıyla yöntem ve tekniklerin, hem müze hem de katılımcı grup açısından, Türkiye bağlamında nasıl kullanıldığına ilişkin denenmiş örnekleri bunlar. Daha sonrasında 2015 yılında Koç Üniversitesi Yayınlarından çıkmış Rika Burnham ve Elliott Kai-Kee’nin yazdığı Müze Dersleri: Yorum ve Deneyim kitabı var. Bu kitap aslında bir yöntem ve teknik kitabı değil; bir nevi yaklaşıma, anlayışa ilişkin bir kitap olduğunu söyleyebilirz. Aynı zamanda hikâyesel anlatımı olan bir kitap bana göre.

Deneyim de aktarıyor.

Evet gerçek anlamda deneyim. İşin tüm hikâyesini, ruhunu, büyüsünü hissettiren ve aktaran bir kitap. O da yararlandığımız bir kaynaktı. Kitapta kıymetli olan kısım şu; müzeler serbest seçimli ortamlar olarak anılır ama bir yandan toplum gözünde güvenilir bilgi kaynaklarıdır. Dolayısıyla bu durum süreklilik çizgisindeki iki uç gibi görünüyor. Peki, bu durumda bir müze eğitimcisi olarak ben bilgi mi aktaracağım yoksa süreci açık uçlu mu bırakacağım? Aslında ikisi de ve ikisinin arası da. Bu ikisinin arasında bir sürü ton var. Bunu göstermesi açısından çok kıymetli bir kitap. Ve bizi yöntem-teknik seçimlerimizi etkileyen arka planda gezintiye çıkarıyor. Onun dışında Çağdaş Drama Derneğinin -ki müze birimi de olan bir kuruluş- yaratıcı dramayla müzelerde yaptığı çalışmaları paylaştığı birçok kaynağı bulunuyor. Hem YADER’deki çalışmalar hem Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Kongrelerinde yapılan atölyelerin raporları tekniklerin kullanımı açsısından önemli kaynaklar.

Set’e gelecek olursak, öncelikle Arja’nın emeğinin takdire değer olduğunu söylemek gerek. Kendisi bir müze eğitimcisi olarak yıllarca yaptığı etkinlikleri, buradan edindiği deneyimleri bize başlıklar halinde sunuyor. Bu, yaptığı çalışmalarda neyin, hangi grupla, nasıl işlediğine dair biriken bir gözlem ve yansıtma süreci demek. Ve ortaya çıkardığı ürün müze eğitimcileri için de reçete niteliğinde. 19 yöntemin artısıyla eksisiyle, nasıl bir durumda, nasıl bir çeşitte, hangi örneklerle kullanılabileceğine dair bir reçete. Dolayısıyla sistematik yapısı olan bir kaynak. Bazen müze eğitimcileri olarak “Ben o yolu, yöntemi denedim ama olmadı” diye hızlı sonuçlara varabiliyoruz. Ama “hangi koşulda, ne zaman, hangi mekanda, kimlerle, hangi yaş grubuyla denedim ve neler oldu” şeklinde sormak bize farklı yollar gösterebilir. Dolayısıyla bana göre kitap bize şunu gösteriyor: Doğru/yanlış yöntem yoktur; yerine, zamanına, grubuna, kişisine göre uygulama seçimleri vardır. Müze eğitimi gibi uygulaması, denemesi fazladan sorumluluk isteyen bir alanda çalışırken yaptığımız şeylerin işlemediği zamanları görmek, orayı araştırmak için ayrıca zaman ve emek vermek işin içindeki ayrı bir mücadale bana göre. Zaten “alternatif bir yol”u seçmişken bazı şeylerin daha kolay, akışta ve hızlı olmasını bekleyebiliyoruz. Sanırım öyle olmuyor. Süreç hâlâ dikkat ve özen istiyor. Dolayısıyla kitap sunduğu yöntem ve teknik çeşitliliğinin yanı sıra bize çalışmalarımızı değerlendirmemiz bakımından bir düşünme şekli, şablon sunuyor ve Arja’nın deneyimlerini bu şablon içine nasıl yerleştirdiğini görüyoruz.

O rasyonalize etme, şablon içerisine yerleştirme… Dediğin şey çok önemli biz bazı şeyleri dediğin gibi oldu-olmadı şeklinde anlıyoruz. Halbuki bunun koşullarını, bağlamını, nedenini, sonucunu keşfetmeye başladığımızda aslında eğiticinin kendi öğrenme süreci oluyor. “Ben hangi koşullarda yanlış yapmış olabilirim?”, “Ben neyi doğru uygulamamış olabiliri?” veya “Hangi bağlamı görmemiş olabilirim?” gibi eğiticinin kendisini de sorgulayabileceği bir düşünümsellik sağlayabilir. Dediğin şeyi bu bakımdan çok önemsedim açıkçası. Bundan sonra yeni çevirilerin veya çalışmaların olacak mı? Doktora tezi yazma sürecindesin bir yandan.

Yapmak istediğim çok şey var ama bu sıralar doktora tezim dolayısıyla bilim merkezleri ve sanat üzerine odaklandım. Dolayısıyla okumaların ve aldığım notlar o yönde. Bakalım yol beni nereye götürecek? Bu arada kitapla ilgili şunu da söylemek isterim. Çeviri sırasında Arja’ya sorduğum yerler oldu, anlamadığım yerler vardı çünkü bağlamlarımız farklı. Ben Arja’nın söylediği bir şeyi öyle yorumladım ki Arja dedi ki: “Ben bunu hiç böyle düşünmemiştim ama bu bana bir kitap ilhamı verdi.” Dolayısıyla bu kitap orada öyle uygulandı diye burada da aynen uygulanacak diye bir durum olmadığını düşünüyorum. Bunlar her zaman için bizip deneyip, yanılıp, göreceğimiz şeyler. Her deneyim bize bir şey öğretiyor dolayısıyla bunu eklemek isterim: Arja öyle deneyimledi ve öyle yaptı. Yüklü deneyimini sınıflandırarak bize ışık tuttu. Dolayısıyla bunu Türkiye’deki müze eğitimcileri olarak biz de yapabiliriz. Bizde de değerli örnekler var bunların raporlanması, kağıda geçirilmesi çok kıymetli.

Burada belki kültürler arası çeşitliliğe de bakmak gerekiyor. Hollandalı bir yazar oranın kültürel ve tarihsel bağlamıyla örnekler verebilir ama bizim burada kendi yerel ve ulusal bağlamımızda başka anlamlara tekabül edebilir. Bu da önemli bir eğitim tekniği veya yöntemi dahi olsa bir şeyin mutlak anlamda evrensel olmadığını da vurgulamak gerekiyor. Kültürlerarası bir eğitim burada önemsenmli diye düşünüyorum ki müze eğitimi bu bakımdan diğer eğitim disiplinlerine göre çok daha önde.

Kesinlikle.

Çalışmalarınız ve Türkiye’de bilim, eğitim ve müzeler konusunda verdiğiniz katkıdan dolayı teşekkürler. Umarım bu katkılar herkesin desteğiyle daha da çoğalacak.

Ben de teşekkür ediyorum.

Müze Eğitimi Araç Seti’nin İndirmek İçin

Tolga Ulusoy