Müzeler uzun zamandır pedagojinin gündeminde olan ve diğer pek çok işlevinin yanında eğitim mekânı olarak da ön plana çıkan kamusal mekânlardır. Müzecilikte pedagojik yaklaşımların ön plana çıkmasıyla beraber ‘müze eğitimi’ ismiyle yeni bir disiplinin yavaş yavaş pedagoji biliminin gündeminde yerini almaya başlaması kaçınılmaz olmuştur. Türkçeye yakın zamanda çevrilmiş olan Müze Eğitimcisinin El Kitabı isimli eser müze eğitimine dair deneyimi ve teoriyi bir araya getiren kapsayıcı bir kitap olarak karşımıza çıkıyor.
Kitap müze eğitimini şu şekilde tanımlamaktadır: “Müze eğitimi, en geniş anlamıyla, müze çalışmaları çerçevesinde sürdürülen, izleyiciler için bilgi ve deneyimleri sunmak amacıyla gerçekleştirilen herhangi bir müze etkinliği olarak anlaşılmaktadır. Eğitim gerçekte, müzenin bir bütün olarak misyonu ve genel amacıdır” (s. 28). Müze eğitiminin bu şekilde tanımlanmış olması eğitim mekânı olarak müzelerin, eğitimin temel mekânı olarak görülen okullardan farklı bir pozisyona sahip olmasına olanak sağlar. İleride de bahsedileceği gibi müzeler okulların aksine aktif öğrenme mekânlarıdırlar. Kitapta müze eğitiminin standartları üç başlık altında tanımlanır. Bu standartlardan ilki erişilebilirliktir. Bu standarta göre izleyicilere ve topluma odaklanma ile bakış açılarının çeşitliliği temel önemdedir. İkinci standart şeffaflık veya hesap verebilirlik olarak belirtilmiştir. Üçüncü standart ise savunmadır. Bu standart izleyicileri savunma, eğitimi savunma ve öğrenmeye adanmayı gerektirmektedir.
Müze eğitiminin okulda verilen formel eğitimden önemli farklılıkları vardır. Bu farklılıkların başında yaşlara göre ayrımlaşma konusu gelmektedir; formel eğitimde öğrenciler yaşlara göre ayrılmış sınıflara bölünmüşken müzeye gelen ziyaretçiler için böyle bir bölünme mümkün olamamaktadır. Bu yüzden müze eğitiminin, kitapta da vurgulandığı gibi, yaşam boyu öğrenme, yetişkin eğitimi, halk eğitimi gibi pedagojik yaklaşımlarla iç içe olması gerekir. Bu bağlamda müze eğitimi aktif öğrenme yaklaşımıyla beraber düşünülebilir, kitapta bu konuya beşinci ünitede vurgu yapılmıştır. Aktif öğrenme yaklaşımı katılımcılar için bir keşif olarak anlaşılmalıdır. Katılımcılar hem müze mekânıyla hem de müzede yer alan kişilerle etkileşime girerek yeni konular, tutumlar, değerler, bilgiler edinirler. Ayrıca aktif öğrenme yaratıcılığı, duyguları ve hayal gücünü de tetikler. Bu yüzden müze eğitiminin klasik müzecilik anlayışının mevcut sınırlarını genişleterek müzelere dair yeni bir bakışın oluşmasına olanak sağladığı söylenebilir. Müzeler eskiden sadece bakılacak, dokunmanın ve oyunun olmadığı mekânlar olarak var olurken müze eğitiminin yeni misyonuyla beraber oyunun, nesnelere dokunmanın ve etkileşimlerin mümkün olduğu mekânlar haline evrilmişlerdir.
Müze eğitimini bu şekilde tanımlayan kitap müze eğitimlerini gerçekleştirecek ve müzede görev alacak diğer kişilere dair iki üniteye sahiptir. Bu bölümlerden ilki gönüllüler ve stajyerleri konu edinirken diğer bölüm müze okutmanları hakkında bilgi vermektedir. Gönüllüler ve stajyerler bir müzenin iş yükünü hafifletmek anlamında bel kemiğini oluşturmaktadırlar çünkü pek çok müzede çalışan sayısı oldukça kısıtlıdır ve dolayısıyla bu çalışanların müze işlerine tümüyle yetişmeleri mümkün değildir. Gönüllüler ve stajyerler bu iş yükünü çalışanların üzerinden alan kişilerdir. Gönüllüler zamanlarını, emeklerini ve yeteneklerini müze için herhangi bir maddi gelir beklentisi olmadan aktaran kişilerdir. İnsanlar müzelere pek çok nedenle gönüllü olurlar; bunlar kitap içerisinde şu şekilde listelenmiştir: topluma hizmet etme isteği, sosyal ödüllenmeler, ilişki kurma ihtiyacı, yeteneklerini kullanma imkânını elde etme fırsatı, saygınlık kazanma, güç edinme. Kitap hem gönüllülere ulaşıp onları müzede yer almaya ikna etme konusunda hem de gönüllük işlerinin sürekliliğini sağlamak adına pek çok pratik bilgiyi de içeriyor. Müzedeki bir diğer önemli kişiler ise stajyerlerdir. Stajyerler müze ile ilgili alanlarda üniversite bölümlerinde ya okuyan ya da yeni mezun olmuş kişilerden oluşur. Stajyerler müzeler ve müzecilik konularında deneyim elde etmek, yeni bilgiler öğrenmek ve alandaki kişilerle tanışma imkânı bulmak adına çalışan kişilerdir. Müzelerin stajyerlik programlarının bulunması müzelerle üniversiteler arasındaki etkileşimin gelişmesine, müzeye yeni bakış açılarının katılmasına ve müzecilik alanında yetişmiş bilgili çalışanların gelişmesine olanak tanır. Müzelerde çalışan bir diğer grup ise müze okutmanlarıdır. Müze okutmanları çoğunlukla müze ziyaretçilerinin ilk karşılaştıkları kişilerdir. Bu yüzden müze hakkında ziyaretçi hatıralarında yer alan kişiler olma ihtimali çok yüksektir. Müze okutmanları, müze gönüllüleriyle yakından ilgilenmekte ve onlara müzeye dair eğitimler verilmesinde rol oynamaktadırlar. Müze okutmanları ayrıca tur metinleri, turların rotalarının hazırlanması ve öğretilmesi ile ziyaretçi randevularının alınması gibi görevleri de gerçekleştirmektedirler.
Yazarların bir diğer önemli vurgusu formel eğitim veren okullarla kurulan ilişkilerin gelişmesini ve bu okullarda eğitim veren öğretmenlerin müze eğitimi konusunda bilinçlenmelerini sağlamak olarak görülüyor. Müzelerin okullarda verilen eğitime destek veren yardımcı bir mekân olabileceği özellikle vurgulanırken müzeler ile yakın çevresinde yer alan okullar arasında sağlanacak işbirliğinin hem öğrenciler hem öğretmenler hem de müzeler için önemine değiniyorlar. Okullarda verilen pasif öğretim modelleri yerine müzelerin temel öğretim yönelimini oluşturan aktif öğretim yönteminin öğrencilerin kişisel ve akademik gelişimlerine büyük katkılar sağlayabileceği varsayımı müze eğitiminin öğrencilere kattığı en önemli kazanımlardan birisi olarak görülebilir.
Müzelerin yakınlarında yer alan okulların dışında, yine çevrelerinde yer alan yerel topluluklar ve farklı kuşaklardan insanlara da ulaşması gerekmektedir. Müzeler kültürel birikimin mekânları oldukları için kuşaklararası iletişim ve deneyim aktarımının da müzelerde gerçekleşmesi oldukça doğaldır. Bu yüzden müzelerde, bölgede yaşayan farklı kişilerin müzenin temasına uygun olarak kamuya açık anlatımlar gerçekleştirmesi müzelerin hem eğitimsel hem de kamusal işlevine uygun olan etkinliklerdir. Tabii ki müzelerdeki etkinlikler sadece bunlarla sınırlı değildir. Müze etkinlikleri pek çok farklı olayı ve durumu kapsayabilirler. Mesela düşük yoğunluklu katılımların olacağı kitap kulübü, atölyeler, ders serileri, sahne arkası turları ve müzeye özel tasarlanmış çeşitli etkinlikler söz konusu olabilir. Daha geniş katılımlı olarak düşünülebilecek etkinlikler ise festivaller, satışların gerçekleştirilebileceği çeşitli pazarlar veya fuarlar olarak düşünülebilir. Ayrıca müzeler sadece kendi yer aldıkları mekânlarda değil etki alanlarını genişletebilmek adına yakın yerlere de uzanabilmelidirler. Bunun için de gezici etkinlikler (gezici bavul, gezici müze vb.), uzaktan öğrenme, tarihi karakterlerin canlandırılması, kukla şovlar veya başyapıtlara ilişkin sanat programları geliştirebilirler.
Kitabın son kısımlarına doğruysa kurulabilecek işbirlikleri ve finansal konulara değinilmektedir. Finans özel müzeler için önemli bir etmen olmaktadır. Etkinliklerin gerçekleştirilmesi, müze çalışanların maaşlarının ödenebilmesi için sürekli bir gelirin olması gerekmektedir. Müzelerin en önemli finans kaynakları çeşitli fon ve hibe programlarından elde edilen gelirlerdir. Bu bağlamda özellikle devlet fonları oldukça önemlidir. Bunun yanında bireysel destekler ve vasiyetlerle gelen gelirler ile şirketlerden sağlanan sponsorluk gelirleri yer almaktadır. Müzelerin kuracakları işbirlikleriyse sadece finansal anlamda değil müzelerin hem pedagojik hem de kamusal işlevlerini gerçekleştirmesi için gereklidir. Okullarla, üniversitelerle, yerel sivil toplum kuruluşlarıyla, yerel topluluklarla, şirketlerle, kamusal kurumlarla, belediyelerle girilecek güçlü işbirliklerinin müzelerin etki alanlarının genişlemesi için önemi tartışılmaz bir gerçektir.
Müze Eğitimcisinin El Kitabı, müze eğitimi alanında Türkiye’de mevcut olan hem teorik hem de pratik eksiklikleri gidermek için vazgeçilmez bir kaynak haline gelecektir. Kitabın sadece müze eğitimi konusunda eksiklikleri gidermeyeceği ayrıca ülkemizde henüz çok fazla uygulanamayan gönüllük, stajyerlik gibi pek çok uygulamanın benimsenmesinde ve yaygınlaştırılmasında da elzem bir başvuru eseri olacağı öngörülebilir.