Sanal müzemiz 24 saat açıktır

BİR İÇ MİMARLIK STAJI HİKAYESİ…

Yıl 2020…

Aylardan Temmuz…

Temmuzun 17 si…

Pandemiden dolayı evlerine dönen binlerce öğrenciden biriyim ben de. İkinci sınıfın bahar döneminden itibaren uzaktan eğitimle okuluma devam ederken yaz döneminde staj yapma isteğiyle başladım Pencuse Digital’deki serüvenime. 17 Temmuz 2020 ‘ de ilk defa adımımı attım ofise. Heyecanla ve merakla, ne yapacağımı bilmeden telefonda Armağan Bey’le konuşurken onun istemesiyle telefonu hiçbir şey demeden danışmadaki görevliye uzattım. Sanki iletişim kurmayı unutmuşçasına… İşte ofisteki ilk anım böyle oldu.  Aydan Hanım’la bu şekilde tanışmamın ardından beni ilk karşılayan Özlem Hanım oldu. Ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilemeyen, iş ortamında ilk defa bulunan acemi biriydim. Sudan çıkmış balık tabirinin vücut bulmuş haliyken, şimdi nerelere geldim, ne aşamalar kaydettim, şu anda bile bunun tatlı sarhoşluğundayım.

Kendimden hiç bahsetmedim değil mi? Ben Satınur Emir. KTÜ’ de İç Mimarlık öğrencisiyim ve 20 yaşındayım. Hayatımda hiç iş tecrübem olmadı, ta ki burada staj yapmaya başlayana dek. Stajla beraber teknik konularda eğitim aldım, mimari konularda kitaplar okudum, muhasebe alanında bilgiler edindim ve stüdyo ortamında fotoğraflar çektim.

Staj sürecimin bitiminde kısmi zamanlı olarak çalışmaya devam ettim. Aslında  hep öğrenme sürecinde olduğum için stajım hiç bitmedi. Erolcan’ın İnsanları adlı serginin fotoğraf çekimlerini ben yaptım. Fotoğraf makinesini kullanmayı bilmiyorken,  kurduğumuz stüdyoda ışık ayarları, fotoğraf çekme açıları, tablo yerleştirmeleri gibi pek çok konuda deneyim kazandım. Çekimler tamamlandığında tabloların veri girişini yapmayı öğrendim. Bir internet sayfasının arka yüzünde nasıl çalışılır, veriler nasıl girilir, eklentiler nasıl konulur,  sayfa nasıl oluşturulur, tecrübe edindim.

Çalışmalara devam ederken yeni kurulacak bir serginin ekibine dâhil oldum. Kumbaramdaki Oyuncaklar Oyun Bahçemde Sergisi…

Bir öğrenci olarak böylesi bir deneyimim hiç olmamıştı. Sergi Çankaya Belediyesi Zülfü Livaneli Kültür Merkezinde olacaktı. Bütün aşamalarında yer aldım. Mekanın ölçülerini aldım, çizimlerini yapmaya başladım. Sergide kullanılacak kumbaralar ve oyuncakların seçiminde bulundum, mekânın kurgusunu oluşturdum, plan çözümlemelerini yaptım, malzeme seçimlerinde kişilerle konuşup siparişler verdim ve tabi ki bunları yaparken tek başıma değildim. Ali Armağan Daloğlu, Özlem Dengiz Uğur ve İbrahim Ethem Kandemir bu konuda en çok beraber çalıştığım insanlar oldu. Sergiyi mekâna yerleştirme aşamasında çok keyif alarak çalıştım. Ekip ruhunu hissettim ve sıkılmadan birçok iş ortaya çıkarmanın mutluluğunu yaşadım. KOOB ekibi olarak eserleri paketlerken, çıkarırken, yerleştirirken işimizi dikkatle gerçekleştirdik. Her bir sergi malzemesini kendimiz konumlandırdık, en ufak detayına kadar ilgilendik, tavanlara çıktık, yeri geldi elimizde bezlerle temizlik yaptık. Ziyaretçilerimizi özenle ağırladık, hediyelerimizi verdik.  Hepsinden büyük bir keyif aldık. Çoğul konuşuyorum evet, çünkü bundan bu kadar emin olabiliyorum.

Aykut Öz, Işıl Tüfekçi gibi sanatçılarla tanıştım. Onlarla eser yerleştirmesi yaptım. Üstelik sergi sürecinde moderatörlüğünü yaptığım, konuşmacı ve dinleyici olduğum birçok çevrimiçi sergi etkinliğinde bulundum.

Sergi sürecince beni en mutlu eden şey sanırım ilk defa çizimde yaptığım bir şeyin gerçek hayata geçmesiydi. Biz öğrencilerin şu anda yaptığı çizimler kâğıt üzerinde ya da 3D olarak kalıyor. Yaptığımız bir projenin gerçekleşmesinin ne demek olduğunu, nasıl bir his verdiğini bilmiyoruz. Ben bunu öğrendim. Bu o kadar güzel bir hismiş ki, mesleğinize daha inançlı adımlarla atılmanızı, kendinize olan güveninizin tazelenmesini sağlıyormuş. Hayatta bir yerlere gelebileceğinizin, bir şeyler yapabileceğinizin, var olduğunuzun ve sizin de bir yeriniz olduğunu hatırlatıyormuş, sizin elinizden güzel şeylerin çıktığını, çıkabileceğini…

Sergimiz bitti fakat bana çok kıymetli öğretiler bıraktı. Ekipçe çalışma ruhunu, kağıt üzerinde yapılan bir projeyle gerçek hayatta bazı farklılıklar olabileceğini ve tasarımcının bu gibi durumlara açık olması gerektiğini, malzeme seçimlerini, insanlarla kurulan diyalogların önemini, bir işi halletmek için düşünülmesi gereken şeyleri, çalışma disiplinini… Sayabileceğim o kadar şey var ki… Hepsine bu yazıda yer veremeyeceğim sanırım. Her işin detaylarını, neleri nasıl yaptığımı tek tek anlatmayı çok isterim ancak biliyorum ki ne kadar anlatırsam anlatayım yine de eksik kalacaktır.

Şimdi,

29 Temmuz 2021,

Ben bu platformda çalışmaya başlayalı bir yıl oldu. Bu satırları yazmaya başlamadan önce geçirdiğim bir yılı düşündüm kafamdan. Birçok anı, birçok kahkaha, birçok üzüntü, birçok çalışma geldi gözümün önüne, kare kare. Her güzel şeyin bir sonu olduğunu biliyorum, hep aynı anlarda, aynı sahnelerde kalamıyoruz, aynı günleri yaşamıyoruz ve bir şeyler bitiyor. Serüvenim bitmeye yaklaşıyor ama buraya bunları yazmak, paylaşmak, benden bir hatıra bırakmak,  mutlu ediyor. Bunları yazarken de hüzünle değil yine aynı sevinçle, mutlulukla yazıyorum. Cümlelerimi nasıl bitirsem bilemiyorum fakat bildiğim bir şey var; geldiğimden çok daha farklı ayrılacağım buradan. Kendime kattıklarımla, öğrendiklerimle, tanıştığım insanlarla ve onlardan öğrendiklerimle gideceğim. Meslek hayatıma beni biraz daha erken başlatan bütün bu olaylar silsilesinde teşekkür edeceğim insanlar var… Ali Armağan Daloğlu, Özlem Dengiz Uğur, Özlem Yıldırım, Aydan Gargı, Sarhan Güneröz, İbrahim Ethem Kandemir, Tolga Ulusoy, Emre Ünlü, Ömercan Murat Evren, Ceren Güneröz, Serap Kurt, Sefanur Demir, Halid Yuca… Ve sayamadığım birçok kişi…

Yanlış anlaşılmasın bir bitiriş yapmıyorum, sadece yeni başlangıçlara atılmadan önce sizlere yaptıklarımdan bahsettim. Sudan çıkmış bir balık değilim artık, o sudan çıktığında nelerle karşılaşabileceğini bilen ve buna hazırlıklı bir balığım. Şimdilik başka denizlerde yüzgeçlerimi kullanacağım…

Satınur Emir