Benim için müze ziyareti, henüz gitmeden, planlama aşamasındayken başlıyor. Müzeyi ne kadar tanıyorum sorusu ziyaret planım için önemli. İlk kez gidiyorsam minimum ziyaret süresini ayırabilmek için koleksiyon ve binanın mimarisi ile ilgili genel bir araştırma yapıyorum. Daha önce görmüş olduklarımda ise, ne kadarını tekrar görmek istediğim belirleyici oluyor.
Müzelerde koleksiyonları kadar bir diğer merakım ise; BİLETLER…
Önceleri müze biletlerini de tüm diğer sinema, tiyatro, konser ve benzer etkinliklerin biletleri gibi muhafaza ediyordum; seyahatlare özel hazırladığım kutularda veya grupladığım zarflarda, dosyalarda…
2015 yılının ilk günlerinde, o tarihe kadar ziyaret ettiğim müzeleri listelemeye karar verdiğimde, gerekli pek çok bilgiyi sakladığım müze biletlerinden ve çektiğim fotoğraflardan edindim. Anıları somut olarak da biriktirebileyim, tarihi, yeri, varsa birlikte olduğum kişiler unutulmasın diyerek muhafaza ettiğim, yüze yakın, yerli ve yabancı müzenin bileti söz konusu çalışmamda tam da amaca hizmet etti.
Sonrasında müze, ören yeri ve sergilerin biletlerini diğerlerinden ayrı olarak, albümlerde arşivlemeye karar verdim. Hatta ilk albüm Aralık 2016’da Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde bir grup gezgin ile birlikte açtığımız “Gezginin Çantasından Anı Objeleri Sergisi” nde de yer aldı.
Çocuk yaşlarda koleksiyon adıyla biriktirdiklerim oldukça fazlaydı. Galiba ilk olarak 70’li, 80’li yıllarda pek çok kız çocuğunun yaptığı gibi peçetelerle başlamış, ama ben hızla devam etmiştim. Kısa sürede kalem, silgi, pul, metal paralar ve küçük banknotlar ekleni vermişti. Ardından gelen en ilginci sigara koleksiyonumdu. Samsun Tekel Fabrikası’nda özel gün ve haftalarda üretilen, bayilerin camlarına dizilen rengarenk paketler dikkatimi çeker çekmez başlamıştım. Üstelik sigaraları okul harçlıklarımdan biriktirerek satın alıyordum. Bunların hepsine koleksiyonlarım diyordum.
Bir de anısı var diye sakladığım kutular dolusu olanlar vardı. Her şey; defterlerim, dergilerim, arkadaşlarımın yazdığı notlar, gazetelerden kestiklerim, karton kutuların üstünden resimler, sakız kağıtları, çikolata ambalajları, daha neler, neler… Bunlardan bazılarının da bir tür koleksiyonerlik olduğunu çok sonraları öğrendim.
“Efemera” kelimesi ile tanıştığımda milenyumun ilk yıllarıydı. İlk nerede karşıma çıktığını değil ama, görür görmez galiba bende bunlardan çokça var diye yorum yaptığımı hatırlıyorum. Esasında halen Türkçede yaygın olarak kullanılmayan, hatta Türk Dil Kurumu’nun sözlüklerinde yer almayan bu sözcük, daha çok ilgili meslek uzmanları ve konuya ilgi duyan kesimler tarafından kullanılmaktaydı.
Efemeraya dair bazen araştırdığımda, bazen de karşıma çıktığında edindiğim bilgilerden bahsedecek olursam; kökeni eski Yunancadan gelen ve phemeron (epi=bir, hemera=gün) kelimesinin çoğulu olan efemera (İngilizce: ephemera) kelimesi “bir günden fazla dayanmayan” anlamına gelmekte. 16. yüzyıl sonlarında tekil haliyle bir günde solan çiçek ya da ömrü çok kısa süren böcek anlamında kullanılmışken, 18. yüzyıl sonlarında kısa süreli ilgi çeken şeyler ya da kişiler icin kullanılmış. 17. yüzyılda John Bagford, John Selden ve Samuel Pepys gibi bazı koleksiyoncular el ilanları gibi materyalleri, 19. yüzyılda Sarah Bankes (1823–1904) ve Baron Anselm Salomon von Rothschild kartvizitleri biriktirmişler, 20. yüzyılda Sir Ambrose Heal ve John Johnson da dahil olmak üzere daha pek çokları efemera toplamışlar (Somer ve Keskin, 2012: 438 ve 442).
20. yüzyılın çok zengin efemera koleksiyonlarından birisi de Jefferson Burdick’e ait. Okul yıllarında sigara ve sakız kâğıtları toplayarak işe başlayan Burdick, kısa bir süre sonra kâğıtla ilgili her şeyi toplamış, milyonlara varan görkemli bir koleksiyonun sahibi olmuş. Tüm koleksiyonunu New York Metropolitan Müzesi’ne bağışlayan Burdick, kendi oluşturduğu kodlama sistemiyle arşivlediği otuz binin üzerindeki beyzbol kartlarıyla adeta beyzbolun tarihini yazmış (The Metropolitan Museum of Art, 2020).
Tarihsel süreçte efemerayla ilgilenen kişilerin uzmanlık alanlarına ve sahip oldukları deneyimlere bağlı olarak genel bir tanımda birleşilememiş ve çok sayıda efemera tanımı oluşturulmuş. Efemera için kısa ömürlü, başlangıçta fazla değer taşımayan ve biriktirilmek amacı ile üretilmeyen, sonradan bazı koleksiyonerler tarafından koleksiyon malzemesi haline getirilen ürünlere verilen genel bir ad diyerek noktayı koymak yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
Müze biletlerinin renkli dünyasına dönecek olursak; Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı devlet müzelerinin bazılarında ortak biletler kullanılıyor olsa da farklı biletlere de rastlamak mümkün. Son yıllarda Anadolu’nun onlarca uygarlığının paha biçilmez koleksiyonlarına ev sahipliği yapmak üzere inşa edilen, çağdaş müzecilik ilkeleriyle kurulan devlet müzelerinde kurumsal kimlik çalışmalarına verilen önem biletlere de yansımakta. Özel müzelerde doğal olarak çeşitlilik çok daha fazla. Her biri kendi biletini tasarlıyor. Yerel yönetimlere ait müzelerde de benzer bir durum söz konusu. İçlerinde en renksizleri ödeme fişi şeklinde olanlar. Üstelik fotokopisini çekmezseniz uçup gidebiliyorlar. Fiş şeklinde belgeler yurt dışında da zaman zaman karşıma çıkıyor. İlk defa ziyaret edeceğim bir müzenin gişesinde “bilet ne büyüklükte? nasıl tasarlanmış?” diye merakla beklerken elime rulo olma eğiliminde bir fiş tutuşturulunca hayal kırıklığı da kaçınılmaz oluyor.
Bir de müze kartları var. Türkiye’de daha çok müze tutkunları tarafından tercih edilen Müzekart’ı ben de ilk çıktığı yıldan itibaren kullanıyorum. Yıllık ücret ödediğimiz, müzelere hızlı giriş imkanı sağlayan bu kartlar ekonomik kolaylık sağlarken, tek dezavantajı biletten mahrum etmesi. Yurtdışında da seyahatiniz süresince çok sayıda müze gezecekseniz, farklı müze sayılarına ve sürelere göre hazırlanmış benzer kartlar ekonomik açıdan oldukça avantajlı oluyor. Biletten mahrum eden bir diğer grup ise girişi ücretsiz müzeler.
İçeriğinde tasarım olan, grafik, renk, şekil barındıran, tabiat da dahil her şeye, inceleyen, beraberinde takdir eden ya da yeren gözlerle bakmak, özümde zaten mevcutken, mimarlık mesleğimin öğretileriyle de ister istemez hayatımın doğal bir rutini oldu. Zaman içinde bunlara müze uzmanlığı eğitimi de eklenince, müzeleri; kurumsal kimlik, müze kimliği, marka değeri gibi kavramlarla sorgulamak, beni “müze biletlerim” üzerine yeniden düşünmeye sevk etti.
Müze kurma, müzeleri eğitim ortamı olarak kullanma ve toplumun hizmetine sunma, çağdaş müzecilik kriterleri üzerine yoğunlaşma gibi aşamaları Türkiye’den daha önce gündemine alan pek çok dünya müzesi, geldikleri noktada müze tanımını tekrar tekrar yorumlayıp genişleterek, toplumsal faydayı maksimuma çıkartma süreçlerini yaşamaktalar. Toplumsal fayda yaratmak yolunda ilerlerken ayrı bir kulvarda öncelikleri ise müzenin var olan kimliğini daha görünür ve kolay ulaşılır kılmak, yeni müzelerde ise bunu özenle kurgulamak.
Müze özeline odaklanmadan, daha geniş bir perspektifle kurumsal kimlik üzerinden devam edecek olursak, kuruluşların veya işletmelerin belirgin özelliklerinin toplamı olarak ifade edilen, en genel anlamıyla işletmenin ne olduğunu ortaya koyan kurumsal kimlik; kurumsal davranış, kurumsal iletişim ve kurumsal tasarım olarak üç temel alandan oluşuyor (Yiğitgüden, 2016 : 6). Bu noktada üçüncü alan yani kurumsal tasarım olarak kastedilen görsel kimlik; renkler, logo, yazı tipleri, basılı dokümanlar, internet sayfaları, kurum binasının mimarisi, dekorasyonu, akustik sunum (sesler, müzikler) ve hatta kokular, tekrar müzelere ve belki de sonrasında müze biletlerine dönmek için doğru kavramlar olacak diye düşünüyorum.
Richardson (2019), bir müzenin marka kimliğini, logo, renk paleti, yazı tipleri ve diğer öğeler dahil olmak üzere, müzenin kendisini halka sunmak için kullandığı tüm tasarım öğeleri olarak tanımlarken, insanların ziyaret deneyimleri ve hatta web sitesinin ne kolaylıkta kullanıldığı gibi müzeyle diğer etkileşimleri de bu tanıma dahil ediyor. Benzer bir yorumla Walhimer (2013) da marka başarılı bir müzeyi bir arada tutan yapıştırıcıdır, ziyaretçilere rahatlık sağlar ve izleyici ile iletişim kurar diyor.
Bu tanımlarla ilerlediğimizde özel müzelerde marka kimliği çalışmalarının daha pratik ve verimli olabildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Çünkü dünyada da ülkemizde de özel müzelerin çoğunluğu büyük sermaye gruplarının himayesinde. Bu grubun dışında kaldığında ise mesela ünlü kimliklerin müze evlerinin bir kısmı kişiler adına kurulmuş vakıflar tarafından yönetiliyor ya da yerel yönetimler müze evler veya farklı müze türlerinin kurulmasına öncülük ediyor. Bu durumda da sermaye gruplarının veya vakıfların mevcut kurumsal kimliklerine paralel, önceden belirlenmiş kriterler üzerinden müzenin kurumsal kimliğini oluşturmak çok daha kolay oluyor. Türkiye için değerlendirdiğimizde belediyelerde kurumsal kimlik oluşumu imkanlara ve yöneticilerin vizyonuna bağlı olarak çeşitlilik göstermekle birlikte yine de bu grupta da başarılı örnekler görmek mümkün.
Ve tekrar müze biletleri; müzelerin kurumsal kimliğini görsel olarak ziyaretçilerle buluşturan ön sıralardaki ögelerden biri, müzenin koleksiyon değerlerinden apayrı marka kimliğinin bir ögesi.
Geçmişten günümüze biletler üzerinden bir yolculuk…
En eski tarihli biletlerim Uzak Doğu’dan: Ağustos 1999’da gittiğim Endonezya, Singapur ve Malezya’dan. Kültürlerinin bol renkli, bol figürlü, doğadan alıntılarla zenginleştirilmiş detaylarını büyük ebatlarda hazırlanmış müze biletlerinde de görmek mümkün. Öyle coşkulu biletler ki adeta yörenin baharat kokularını bile çağrıştırır gibiler.
2004 tarihli Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki müzelere ait biletler ise Uzak Doğu’nun tam tersi küçük, bazıları tek renk baskılı ya da 2-3 renkten oluşan, kalitesiz kağıtlar kullanılan, bir kısmında ait olduğu müzenin mimarisini veya koleksiyonu stilize eden figürler yer alan tarzdalar. O yıllarda bu şekilde hazırlanmış olan biletler geçen on beş yılda Doğu Bloğu yıllarından daha da uzaklaştıkça belki de farklılaşmışlardır. Araştırmayı düşünüyorum.
2012 yılı, Viyana’dan iki müze Belvedere Sarayı ve Viyana Sanat Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum). Avusturya’nın en önemli sanat koleksiyonlarının yer aldığı dünyanın sayılı müzelerinden olan bu iki kurum, biletlerinde, koleksiyonlarından eserlere yer vermişler. Logolar hemen dikkatimi çekiyor. Güncellerine baktığımda fark ediyorum ki kurumsal kimlik kavramı altında bahsettiğimiz logolar ve yazı karakterleri zaman içinde değişime uğramış (Belverede Müzesi ve Viyana Sanat Tarihi Müzesi, 2020).
Paris’te ilk Louvre Müzesi’ni ziyaret etmiştim. Uzun saatler geçirmeme rağmen sadece resim ve heykel galerilerinde, daha çok da başyapıtlara odaklanmış, tek gün ayırınca diğer salonları görememiştim. Kasım 2005 tarihli o bileti saklamışım. 1 Mayıs 2010 yılında Louvre’a tekrar gittiğimde yılda sadece 2 gün; 1 Mayıslarda ve Noel ertesi kapalı olduğunu öğrenmiş maalesef ziyaret edememiştim. Bugünlerde ise dünyadaki pek çok müze gibi Louvre da süresiz kapalı. Covid-19 salgınının boyutunu bu kararla bile algılamak mümkün. 2017 yılındaki seyahatimde sadece Louvre değil Paris’in diğer müzelerine de iki tam gün ayırabildim. D’Orsay, Rodin, Orangerie, Pompidou hatta Sacre-Coeur, Zafer Takı v.b. “Paris Museum Pass” isimli kartı kullandığım için maalesef bu müzelerin tek tek biletleri yok.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 2009 yılında ilk seyahatimde sadece Kız Kalesi’ni gezebilmiştim. Zaten şu an mevcut pek çok müze o tarihlerde henüz yoktu. Şehir kocaman bir şantiye gibiydi. Tüm bu imar faliyetlerinden müzeler de payına düşeni aldı. Mesela kentin simgesi haline gelen Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nin içinde aynı zamanda Haydar Aliyev Müzesi de yer alıyor. Marka kimliği özenle hazırlanmış bu binanın, müze bileti de benzer görsel formları ve renkleri içeriyor. Bakü’de bir diğer etkileyici müze, Azerbaycan Halı Müzesi. Müze biletinin üzerinde rulo yapılmış halı formunda tasarlanmış binanın fotoğrafı yer alıyor. Binanın bu formundan yola çıkarak bir de logo tasarlanmış. 2015 yılında bu iki müze ile birlikte Kız Kalesi’ni de tekrar ziyaret ettiğimde, restorasyon çalışmaları tamamlanmış, kalenin içinde etnografik eserler sergilenmeye başlanmış ve artık müze bileti de mevcuttu. Minyatür Kitap Müzesi ise Bakü’de en çok ilgimi çeken müzeydi diyebilirim. O tarihte dünyada ilk ve tek minyatür kitap müzesi olduğu söyleniyordu ve giriş ücretsizdi. Dolayısıyla da koleksiyonuma ilave edecek bir bileti olamadı. Bakü Modern Sanat Müzesi de mimari tasarımından, broşür ve biletine kadar isminin hakkını veren bir müzeydi.
2015 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gittiğimde, devlet müzeleri gruplar halinde ortak biletler kullanıyordu. Tek biletle gruplanan müzelerin hepsi geziliyor şeklinde anlaşılsın istemem. Üzerlerinde geçerli oldukları müze veya ören yerlerinin fotoğrafları yer aldığı aynı biletler her müze girişinde ayrı ayrı satın alınıyordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Yerebatan Sarnıcı’nın 2005 ve 2010 tarihlerindeki giriş biletlerinin bazı renklerdeki farklar hariç görsel olarak değişmemiş olması ilgi çekici. 2012 yılında İstanbul’da yer alan Milli Saraylar’a bağlı saray, kasr ve köşkleri ziyaret ettiğimde biletleri arasında bir tasarım bütünlüğü olmadığını fark etmiştim. Koleksiyonumda onlardan da örnekler görmek mümkün.
Ankara’dan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne ait en eski bilet 2010 tarihine ait. Benim Müzekart’ım olduğuna göre sanırım bilet çocuklarımdan birinin, çünkü üzerinde ücretsiz yazıyor. Onlarca kez gezdiğim bu müzede sonraları da kart kullandığım için maalesef koleksiyonumda başka biletler mevcut değil. Kale bölgesindeki diğer bir müze Ankara Rahmi Koç Müzesi. İlk açıldığı günlerden itibaren hem sabit hem de süreli sergilerini çok kez ziyaret ettiğim müzeden en eski biletim 2005 yılına tarihleniyor. O yıllarda ismi içinde bulunduğu ilk bina Çengelhan ile birlikte anılan müzenin 2020’ye gelindiğinde biletlerde isim de tasarım da değişmiş durumda. Bölgedeki diğer bir özel müze Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nin açıldığı 2015 yılından günümüze kadar tarihlenen çok sayıdaki biletinin hepsi de aynı. Biletin üzerinde müze koleksiyondan bir eserin görseline yer verilmiş.
Her bir müzenin bileti için söylenebilecek öyle çok şey var ki bu böyle uzar gider. En son müzeler kenti diyebileceğimiz Eskişehir ile ilgili de bir kaç şey yazıp şimdilik bitirmek yeterli olacak diye düşünüyorum. Büyükşehir belediyesine ait çok sayıdaki müzenin biletleri koleksiyonlardan yola çıkan görseller kullanılarak tasarımlanmış. Türkiye’nin ve de Eskişehir’in sanayisinin gelişiminde büyük payı olan Tülomsaş’a ait müze, bu tesiste üretilen Devrim adlı arabanın adıyla anılmakta. Müze biletinin üstünde de Devrim Arabası’nın ve bir o kadar önemli yine Tülomsaş tarafından üretilen Karakurt isimili lokomotifin görselleri yer alıyor. Eskişehir’de ilçe belediyelerine, üniversitelere, diğer kurum ve kuruluşlara ait de kimi ücretli kimi ücretsiz pek çok müze mevcut. Bir de Eti Arkeoloji Müzesi. Bu müzelere son olarak binasının mimarisi ile de çokça söz edilen Odunpazarı Modern Müze katıldı. Tahmin edeceğiniz üzere bu müzenin bileti de kurumsal kimliğinin bir parçası olarak hazırlanmıştı.
Sonuç olarak; bu bir akademik araştırma yazısı değil, seyahatlerimizi iptal ettiğimiz veya ertelediğimiz pandemi günlerinde koleksiyonumdaki biletlerle müzelere bir tür ziyaret…
Kaynaklar:
Belvedere Müzesi
https://www.belvedere.at/en adresinden 01.04.2020 tarihinde erişildi.
Richardson, J. (2019). How to Create a great Museum Brand Identity?
https://www.museumnext.com/article/how-to-create-a-great-museum-brand-identity/ adresinden 30.03.2020 tarihinde erişilmiştir.
Somer, Ş.N. ve Keskin, İ. (2012). Bir Bilgi Kaynağı Olarak Efemera ve Türleri. Bilgi Dünyası Dergisi, 13(2) 437-456.
https://bd.org.tr/index.php/bd/article/view/78/74
adresinden 24.03.2020 tarinde erişilmiştir.
The Metropolitan Museum of Art. The Jefferson R. Burdick Collection. https://www.metmuseum.org/about-the-met/curatorial-departments/drawings-and-prints/burdick-collection adresinden 20.03.2020 tarihinde erişilmiştir.
Walhimer, M. (2013). Building a Museum Brand
https://museumplanner.org/building-a-museum-brand/#comments adresinden 30.03.2020 tarihinde erişilmiştir.
Viyana Sanat Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum)
https://www.khm.at/en/ adresinden 01.04.2020 tarihinde erişildi.
Yiğitgüden, A. E. (2016), “Kurumsal Kimlik tasarımında İlkeler, Öğeler ve Sorunlar” Başlıklı Bir Kitap Uygulaması, Sanatta Yeterlik Tezi, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Grafik Anasanat Dalı, 2016.