Köksapçı düşünce, bir kökle, kökenle ve aynı zamanda sonla değil oluşla ilgilidir. Her zaman ortada olmayı ve ortaya yerleşmeyi amaçlar. Her başlangıç zorunlu olarak kendini ortaya yerleştirir ve burada yoğunluk, zenginlik, rastlantısallık vardır. Bu kavrama vurgu yapan Gilles Deleuze ve Felix Guattari köksapın gelişim noktasıyla, ortasıyla ilgilenir. Batı düşüncesinin neden ve sonuca odaklı anlayışını ağaç biçimli düşünme diye tanımlayarak, onun, dikey, soykütüksel ve hiyerarşik örgütlenmesine köksap terimiyle cevap verir. Köksap toprak altında yatay bir gelişim izler ve verdiği filizler birbiriyle bağ kursa da aynı kökten değildir, düzensizdir, amaçsızdır. Kurulan bağlantı nedensel değil rastlantısaldır. Köksapın kırılan dalları kırıldığı noktadan ya da herhangi bir noktadan yeni dallar vererek başka bir dalla irtibat kurabilir. Bu yüzden metafor; temellenen ve tamamlanan durumlara, başı ve sonu olan, merkezi ve bütünlüklü, dikey ve hiyerarşik anlayışlara kapalılığı ifade eder. Birliğe sahip olmayan ancak birbirleriyle bağlantı kurabilen yatay tekillikleri işaret eden köksap düşüncesi, böylece parçalı çokluklar ve temaslara, merkezsiz ve bütünlüksüz ağlara karşılık gelir. Deleuze ve Guattari Bin Yayla başlıklı kitaplarına birlik kurmadan bağlantılanan köksap düşüncesini uygular ve kitabın istenilen yerinden başlanarak okunabileceği bir yapı geliştirir. Gerald Raunig de Dividuum için aynı yöntemi izler.
Kitap dört bölümden oluşur ve herhangi bir bölümden başlanılarak okunabilir. Ayrıca bu dört bölümün içinde düzensiz aralıklarla tekrar eden, diğer bölümleri tamamlamadan ziyade onları bölen dokuz ritornello[1] vardır. Yazar dividuum kavramının ilk olarak Latin komedyalarında, Plautus ve Terentius’un oyunlarında adlaşmış sıfat olarak, ahlaki ve ekonomik bağlamda “bölme” ve “bölünme” manasında kullanıldığını ifade eder. Ardından dividuum kavramının felsefi olarak ilk kullanımının Cicero’nun, Platon’un Timaios’undan yaptığı çeviriyle başladığı söylenir. Cicero, “bölünebilir” (dividuum) ve “bölünemez” (individuum) arasındaki farkı tarifler, Platon’dan varlığın bölünemezliği düşüncesini alır. Raunig in- öneki getirilen kelimelerin kendisinden sonra geleni olumsuzlamaya eğilimli olduğunu söyleyerek, individuum’un eşit derecede birlikte olduğu dividuum’un yanına yerleştirilmesiyle, dividuum’un pozitif anlamının baskılandığını açıklar.[2] Yazar dividuum terimini Orta Çağ bilgini, teolog Poitiers’li Gilbert’in kullandığına benzer anlamda kullanır, hatta bu terimi Gilbert’in “keşfettiğini” söyler. Gilbert’i yorumlayan yazar, bireyselliğin onda, tek bir şey içinde veya tek bir şeyde bulunan tüm mevcudiyetleri bir bütün halinde düzenleyen bir kapsama ve kapalılığa karşılık geldiğini açıklar. Bunun karşısınaysa Gilbert alışılagelenin aksine evrenselliği, genelliği değil dividuum’u çıkarır. Dividuum Gilbert için, bireysellik, bütünlük ve benzemezlik nitelikleriyle ayırt edilemeyen, bireysel olmayan tekilliği tanımlar.[3] Bireyin bölünmezliğiyle, bölünmüş olanın tekilliği ontolojik bir bölünmeye sebebiyet verir. Raunig, bireyselliğin benzemezliğe ve bir kapanış inşa etmeye meylinden, bölünmüş tekilliğinse, bölünerek diğer parçalara eklenme imkanıyla çoklu bileşenlere sahip olduğundan söz eder.[4] Hıristiyan ahlakında ve Batı dünyasında dividuum’un öne çıktığı yerler vurgulandıktan sonra yazar, asıl ilgisini günümüzde dividuum’un yerini tarife yönlendirir.
Kitabın alt başlığında anılan makinesel kapitalizm, kapitalizmin bir döneminden ziyade, onun mutasyonlarıyla değişen ve ona eklenen bir kategoridir. Makine kavramı kitapta insanın ya da sistemlerin uzantısı olarak tarif edilmez ve insanların makineleri ya da makinelerin insanları belirlediğini düşünen görüşlere ihtimam gösterilmez. İnsanın makine oluşturmak için makineyle nasıl birer parçaya dönüştüğü kalp ve beyin pilleri, protez ve implantlar, elektronik kelepçeler vs. örnek verilerek aktarılır. Bunların insan tarafından kullanılan bir araca değil, özgül bir ekleme ilişkisine karşılık geldiği belirtilir.[5]
Kitapta, itirafa zorlama ile itiraf arzusunu uzun süre kesiştiren Hıristiyan ahlakiliğinin, bugün makinesel itirafın -en azından öncelikli- adresi olmaktan uzaklaştığı ifade edilir. Makinesel itiraf için günümüzde sosyal medya kullanılmakta ancak bu Hıristiyan ahlakiliğinin yerini alması biçiminde değil farklı bir yorum kategorisi olarak değerlendirilmektedir. Zaten görünürlük-gizlilik denkleminden düşünüldüğünde fark hemen açığa çıkar. Nitekim sosyal medyada itiraf ve hakikatin ifade edilmesi, kendini başkasına duyurma başkalarıyla paylaşma güdüsüne dayanır. Görünür olma ve kendi kendine bölünme arzusuna cevap verir.
Raunig bölünmenin farklı mecralarda işleyişine örnek olarak büyük veriyi gösterir. Büyük verinin (big datanın) bireylerle pek az ilgilendiğinden, verilerin bütünleştirilmesiyle de çok ilgilenmediğinden bahseden Raunig, büyük verinin bölünmüş, mümkün olduğu kadar ayrıntılı veri kümeleriyle çok daha ilgili olduğunu söyler.[6]
Barınma hakkı talepleri, kredi borçlarına karşı kolektif ödememe girişimleri, yazarı “toplumsal rant” kavramına başvurmaya ve yeniden bölüşüm anlayışına yönlendirir. Borç bireyi ehlileştirmenin, sisteme adapte etmenin önemli araçlarından biriyken bunun tersine çevrilip sistem dışına çıkışın aracı kılınması bir bölünme fikrini de meydana getirir. Yazarın moleküler devrim olarak andığı şey, bu tersine çevirme halidir ve çokluğun tekilliklerle hareket ettiği birlikte/bölünme de onun ikamet ettiği yerdir.
Yort Kitap tarafından basılan ve blogda yer alan diğer bir kitap olan Ölü Brugge için lütfen tıklayınız.
[1] Ritournelle Deleuze ve Guattari’nin Bin Yayla’da başvurdukları bir müzik formudur. Nakarata benzese de ondan farkı, tekrarların belirsiz ve değişebilir oluşudur. Raunig bu bölümleri tam bu şekilde kullanır. Ritornellos metnin içindedir ama ona metni bütünlemek değil tam tersine bölmesi için başvurulur.
[2] Gerald Raunig, Dividuum. Çev.: Mert Karbay. (Eskişehir: Yort Kitap, 2019), s. 38.
[3] Age, s. 62-63.
[4] Age, s. 64.
[5] Age, s. 106.
[6] Age, s. 118